Gezdiğim dikenli aşk yollarında elimden bin türlü saz geldi, geçti
MUSTAFA AYDINÇELEBİ
CANLI ARŞİV
Mesleğe başladığım yıllarda; sektör ve acente sorunlarının dile getirildiği tek platform şirketlerin düzenlediği acente toplantılarıydı. Muhataplarımız ise ya abuk sabuk yanıtlarla konuyu saptırır ya da ‘not ettik’ deyip geçiştirirlerdi.
Örnek:
O yıllarda; her bir riske müstakil poliçe ile teminat verilirdi. Mesela, yangın teminatı ve ek teminatların her biri için ayrı ayrı poliçeler kesilirdi (Bilgisayarla değil, daktiloyla). Bu saçmalığı bir toplantıda dile getirip; yangın ve ek teminatların tek poliçede birleştirilip, emek, zaman ve kağıt israfına son verilmesini talep ettiğimde, aldığım yanıt:
-“Bu, teknik olarak mümkün değil. Çünkü verilen teminatların bir bölümü kaza servisinin ilgi alanına giriyor. Her servisin ilgi alanındaki teminat ayrı poliçelerde olmalıdır!..”
Zamanla gerçek sebebi keşfettim. Meğer sigorta şirketi genel müdürleri ve yöneticileri; kestikleri poliçe sayısının çokluğuyla övünürlermiş!.. Bizden saklanan bu gerçek ortaya çıkınca adamlara yerden göğe kadar hak verdim. ÇOK MANTIKLI BİR BAŞARI GÖSTERGESİ!
Sizce de öyle değil mi?
Benim dışımda benzer sorunları dile getiren ve aynı tarzda yanıt alan Ankara acenteleri; Selahattin Akbıyık, Levent Ergun ve soyadını hatırlayamadığım Hasan abi; İstanbul'dan Cengiz ve Levent Korkut kardeşler vardı.
Bu kör düğümün, bu platformda çözülemeyeceğini anlayınca; “KALK GİDELİM GARDAŞ BU EL BİZE YARAMAZ” deyip kendi platformumuzu oluşturduk.
Yanlış hatırlamıyorsam Anadolu'da ilk paneli Gaziantep Ticaret Odası’nda yaptık. Gaziantep dışından katılan acenteler: Ankara'dan Selahattin Akbıyık ile Levent Ergun; Antalya’dan İsmail Üstün. Panelistler: Selahattin Akbıyık, şirketler birliğinden Faruk Ömrüuzak ve murakabe kurulundan adını hatırlayamadığım bir zat…
Bu tür toplantıları yaparken, bir yandan da dernekleşme faaliyetleri yürütmeye başladık. Mevcut olan; İstanbul, İzmit, İzmir, Bursa, Antalya derneklerine ilaveten, Ankara ve Gaziantep, derneklerini kurup dernekler adına hareket etmeye başlayınca etkinliğimizin ve itibarımızın artmaya başladığını fark ettik. Biryandan da; il bazında meslektaşlarımız hasım değil hısım olduğumuzun farkına vardı. Dolayısıyla esnaflık bilinci ve meslektaş dayanışması başladı. Eskiden; “Benim şirketim senin şirketini döver” derken; bu defa, birbirimizle ünsiyetimiz sayesinde diğerimize karşı yanlış yapmaktan utanmaya başladık (İstisnalar hariç).
Bu oluşumlar devam ederken 1992 tasarısı gündeme geldi. Şirketler; acentelerin ümüğünü sıkmak için olağanüstü gayret sarf etmeye başladı. Bizim talebimiz ise ilkesel:
1-Başta tüketici hakları korunsun. 2-Sektör oyuncularının hak ve vecibeleri ve kurallar belirlensin.
3-Bu kuralları işletecek kurumlar kurulsun.
4-Kimseye haksızlık edilmesin Hazine ve Meclis’teki faaliyetler devam ederken Milli Reasürans salonunda bir toplantı düzenlendi. Toplantıda söz alan şirketler birliği temsilcisi;
-“Acentelik diye bir meslek yoktur. Sizin yaptığınız işin TTK’daki tanımı TELLALLIKTIR” demez mi?”
HAYDAAA!..
Milletvekili olduğu söylenen bir beyefendi kürsüye gelip bize hitaben:
-“Dernekler adına temaslarda bulunuyorsunuz ama imajınız zayıf kalıyor. Federasyon kurup gücünüzü göstermeniz lazım…” deyince bizde şafak attı…
İSTİKAMET FEDERASYON. MARŞ MARŞ…
Deyip yola koyulduk