“Bu Görev Benim İçin Onurdur”

ÇETİN YAMAN

Kadrajımdan Sanat

Ertuğrul Fırkateyni’nin hikayesini ilk Sunay Akın'ın anlatımından dinlemiştim. İlk dinlediğimde çok etkilemişti beni bu hikaye. Fırkateyni anlatmaya geçmeden önce o dönemlere biraz değinmek gerek. II. Abdülhamit'in bahriyesi donanmaya hiç önem vermezdi. Araştırmacı, yazar ve emekli hakim tümamiral Fahri Çoker, “Deniz Harp Okulumuz” adlı kitabında bu konunun nedenini şöyle anlatıyor:
"... Sultan Abdülaziz'in ordu ve donanmanın işbirliğiyle tahttan indirilmiş olması, kendisinin de aynı akıbeti yaşayacağı endişesiyle donanma, belli tören günleri hariç Haliç'e hapsedilmişti.
İşte II. Abdülhamid kendine özgü nedenlerle ve uyguladığı politika gereği donanmayı Haliç'e çekmişti. Ortalıkta dolaşan bir iki eğitim gemisinin dışında, donanmanın tüm vurucu unsurlarını burada yatmaya mahkûm etmişti. Gemilerin altlarının midye tutmasına, çürümesine, kazanlarının patlamasına ve hatta bazılarının sökülmesine aldırış eden bile olmamıştı. Hele hele bakım tutum, onarım ve havuzlama gibi, gemilerin hayatîyetlerini sürdürecek işler kimsenin umurunda bile değildi.
Şimdi dönelim konumuza; Yıl 1887, dönemin Japon imparatoru Meji, Osmalı Padişahı II. Abdulhamit'e armağanlar gönderir. Tarihte ilk kez Türk ve Japon kültürleri bir araya gelir. Meji dönemi, Japonya'nın çok yenilikçi ve dünyaya açıldığı bir dönemdi.
Yurdumuza geldiklerinde Japonları çok büyük sevgi ile karşılayıp uğurlamıştı milletimiz.
Bizim de devlet olarak armağan göndermemiz gerekiyordu. Lakin büyük bir sorun vardı. Japonya dünyanın diğer ucundaydı. Nasıl gidilecekti o kadar uzun yol. Bizim ne okyanuslara açılacak kadar iyi bir gemimiz ne de tecrübemiz vardı. Ayrıca donanmamızın durumu ise ortadaydı. Lakin dünyanın diğer ucu da olsa gidip devlet nezaketini göstermemiz lazımdı…

Armağanları Japonya’ya götürmekle başladı her şey

Dönemin Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa sarayın armağanlarını Japonya'ya götürülmesi için görevlendirilir. Herkes merakla hangi gemi görevlendirilecek diye beklerken Hasan Hüsnü Paşa, Ertuğrul Fırkateyni gidecek diye açıklama yapar. Bütün denizciler bu duruma isyan ederler. O zamanlar Tokatlı'nın kahvesi vardı. Burası Kasımpaşa'da büyük rütbeli askerlerin girdiği bir yerdi sadece.
Kahvehanede kendi aralarında hararetli bir şekilde konuşuyorlardı:
"-Ertuğrul Fırkateyni nasıl gider o kadar yolu,
-Başka gemiler var onlar gitsin,
-Bu tam bir delilik,
-11 yıl Haliç'ten dışarı çıkmamış, dibi midye bağlamış bir gemi nasıl olurda onca yolu gider,
-Marmara Denizi'ni bile geçemez!" diyorlardı. Hasan Hüsnü Paşa'nın bu söylemler kulağına gittiğinde Ertuğrul
Fırkateyni, bizim yaptığımız bir gemi. O yüzden bu gemi gidecek. Gitsin dediğiniz gemiler bizim İngilizler'den ve Fransızlar'dan aldığımız gemiler onlar olmaz kendi yaptığımız gemi gidecek diyordu.
Gerçek bu mu?
Bunu Hasan Hüsnü Paşa'nın görevi
Ali Kaptan'a verdiği sırada öğreneceğiz.
Paşa, Kasımpaşa'daki bahriye nezaretinde görevi vermek için Ali Kaptan'ı çağırtır.
-Nazırım beni emrettiniz.
-Evladım sarayın armağanlarını sen Japonya'ya Ertuğrul ile götüreceksin.
-Emredersiniz nazırım. Lakin siz de biliyorsunuz ki; Ertuğrul 11 yıldır Haliç'te bağlı hiç hareket etmedi…
-Yeter yeter yeter evladım!
Biliyorum herkes onu konuşuyor
Tokatlı'nın Kahvesi'nde.
Hasan Hüsnü Paşa, masanın üstündeki haritada elini İstanbul'a koyar ve haritanın diğer ucundaki
Yokohama'yı işaret eder:
-Bak evladım gideceğiniz mesafe bu ve ben sana ancak bir miktar kömür verebilirim. Sen bu kömürle başka şehirlerde limana yaklaşırken denizciliğin şanını yakışanı yap. Kömürünü yak, dumanını tüttür, düdüğünü öttür. Ama evladım, açık denizde kıyı görünmez olduğunda hemen kazanı söndür ve yelken açarak git.
-Bunca yolu yelken açarak mı gideceğim?
-Evet evladım. Çünkü bizim bunca yolun kömürünü alacak paramız yok diyerek gerçek sebebi Ali Kaptan'a söyler Hasan Hüsnü Paşa.

“Bizim kömür alacak paramız yok”

Kaptan Ali Bey anlıyor ki; onca yolu gidebilecek tek gemi Ertuğrul. Diğer gemilerin hepsi sadece kömürle gidiyor. Hem yelken donanımı olan hem de içinde küçük bir kazanı olan tek gemi Ertuğrul. Çünkü bizim kömür alacak paramız yok.
-Evladım, istemiyorsan göreve başkasını atayayım.
-Hayır hayır Paşam görevi kabul ediyorum. Bu benim için büyük onur.
Kaptan Ali Bey, usta bir denizci.
Bir an evvel yola çıkması gerektiğinden Haliç tersanesine gider.
-Ertuğrul, Japonya'ya gidecek biliyorsunuz. Bu gemi yolda bakım ister. Çok zor ve tehlikeli bir yolculuk olacak biliyorum. Sizleri bu görev için zorlayamam bu yüzden aranızdan gönüllü istiyorum diyor. Bütün tersane gönüllü oluyor.
Aralarından sadece 40 kişi seçiyor ve diyor ki:
Yukarıda rüzgar aşağıda emek Ertuğrul öyle yüzecek yiğitlerim.
Tarih 14 Temmuz 1889 Ertuğrul Fırkateyni yola koyulur.
Gemide özel olarak seçilen 56'sı subay toplam 609 mürettebat vardır. O yıl Bahriye Mektebi’ni bitiren genç teğmenlerin tamamı da gemiye alınmış ve bu uzun gezide tecrübelerini arttırmaları hedeflenmişti. O zamanlar da üç, dört ayda alınacak yolu onbir ayda tamamlıyor Ertuğrul.
Japonlar bu gemi ile bunca yolun nasıl gelindiğine hayret ediyorlar. Her yeri yamanmış bu gemiye bakarak; bu bir mucize diyorlar. Japon imparatoru, Türk amiralini ve heyetini görkemli bir şekilde karşılar. Japon İmparatoru Meji'ye hediyelerini sunduğumuza göre artık dönme vakti gelmiştir vatanımıza. Gelmiştir gelmesine ancak Ertuğrul hali hal değildir. Japonlar size yeni bir gemi verelim onla gidin. Bu gidemez artık onca yolu dese de Kaptan Ali Bey “Ben gemimi bırakmam” diyerek teklifi reddeder. Teklifi reddetme sebebi aslında dönüşte yeni gemi için kömür alacak paralarının olmamasıdır. Japonlar bu onurlu duruş karşısında fazla üzerine gitmiyorlar bizimkilerin. Fakat, geldiğiniz zaman şanslıydınız, fırtına yoktu. Oysa bu mevsim çok fırtına olur, deniz kabarır. İki ay bekleyin fırtına dinsin, o vakit çıkarsınız yola. Çünkü biz bu mevsimde balık tutmak için bir kayığı bile bırakmayız denize. Tabi bu bizim denizciler için çok kötü bir haber. İki ay bekleyecek kadar paraları yoktur. Lakin birde gerçek olan doğa şartları vardır. Ertuğrul'un durumu da ortadadır.

Japonlar'dan iki aylık borç para alalım

Ali Bey soruyor yardımcılarına bir akıl verin. Biri diyor ki; Kaptan'ım Japonlar'dan iki aylık borç para alalım. Burada iki ay bekleyelim. Vatanımıza döndükten sonra hemen öderiz. Ali Kaptan diyor ki; Bak yiğidim! Senin o söylediğin, bizi okyanusta bekleyenden daha büyük bir tehlikedir. Ben bunca yolu dilenmek için gelmedim. Bu millet hiçbir zaman kapılarda dilenci olarak anılmayacak. Ben buna izin vermem. Kimseyi de zorlayamam. Kırılmam da. İnen insin! Ben şafak vakti kalanlarla geri dönüyorum. Ali Kaptan, güneş doğmadan kaptan köşküne geliyor ve soruyor yaverine:
Evladım kaç eksiğimiz var?
-Hiç eksiğimiz yok kaptanım. Bütün denizciler görev yerinde.
Japonlar'ın yola çıkmayın ısrarı karşılıksız kalmış, Ertuğrul Fırkateyni 15 Eylül 1890 tarihinde Yokohama Limanı'ndan dönüş yolculuğuna başlamıştır.
Yolculuğun dördüncü gününde büyük bir fırtına başlar. Ertuğrul gibi yelkenli bir gemi için yolun sonu
demekti bu. Mürettebat elinden geleni gayreti gösterirken, Kaptan Ali Beyi büyük üniformasını giymiş vaziyette merdivenlerden aşağıya inerken görürler. Fırtınanın ortasında kaptan büyük üniformasını giymişse eğer bunun bir tek anlamı vardır. Kaptan'ı o şekilde gören mürettebat son limana geldiklerini anlıyor ve o an ellerinde ne varsa bırakıyorlar.
-Ama efendim dayanırız biz var gücümüzle çalışıyoruz.
Kaptan Ali Bey:
- Yiğitlerim yukarıda mizana direğimiz kırıldı.
Bu direklerden birisinin kırılması geminin batacağı anlamına gelmektedir.
-Sizler elinizden geleni yaptınız. Sizler ile olmak büyük onurdu.
Tam o sırada güverteden bir kişi Kaptanım! Kaptanım! ileride bir fener var diye seslenmeye başlar.
Ali Kaptan hemen fayrap fayrap diyerek tüm mürettabatı seferber eder. Herkes eline ne geçerse kazana doldurur. Masa, sandalye ne varsa kırar atarlar. Hatta sevgililerine aldıkları ipek kumaşları bile atarlar çünkü o saatten sonra onlara götürecekleri en büyük hediye kendi canları olacaktır. Kurtulduk kurtulduk diye tam sevinmeye başlarlar ki dalganın alçalması ile her yerin kayalık olduğu anlaşılır… 609 denizcimizden sadece 69'u gördükleri fenere ulaşmayı başarabilmiştir. Fenere ulaşanlar soğuktan donmak üzeredir. Japonlar kurtulan denizcilerimizi ısıtmanın tek yolunu çıplak bedenleri ile onlara sarılmakta bulurlar ve kendi vücut ısıları ile onların hayatta kalmalarını sağlarlar.
Japonlarla dostluğumuz Ertuğrul Fırkateyni’nden kurtulanların kucaklaşması ile başlamıştır. Görevi büyük bir onur diyerek kabul eden Ali Kaptan, mürettebatına sizlerle olmak büyük onur diyerek mürettabatı ile birlikte yaşamını yitirmiştir.

Can Yücel'in babası

Yıllar sonra Ali Kaptan'ın torunu da "Bu görev benim için onurdur" diyecektir. Bu kişi; Ülkemizin Milli Eğitim bakanı, Köy enstütülerini ülkemize kazandıran, Dünya klasiklerini Türkçe'ye çeviren, ve şair Can Yücel'in babası olan Hasan Ali Yücel olacaktır.
Yaşamak ise mevzu, kolay iştir yaşamak. Asıl zor olanı böyle onurlu yaşamayabilmektir. "Bu görev benim için onurdur" demek vatanını ve milletini sevmektir. Vatanımızın temelleri bu değerlere sahip insanlar ile atıldığı için çok şanslı bir milletiz.

  sigortacim sayi 28 haziran
 Haziran 2018 / Sayı:28

Yazarlar

  • Jun 05 , 2017

    MUSTAFA NAZLIER

    Sigorta Eksperi

    Tüm sektör aktörleri sigorta eksperlerinden eşit olarak aynı kalitede düzenli hizmeti alabilmelidir. Bunu sağlamanın tek yolu eğitim ve bilginin güvenli olarak istikrarlı biçimde eksperler tarafından tüm paydaşlarına bağımsız ve tarafsız sunulabilmesidir.

  • Jun 02 , 2017

    M. JALE BAYAV

    TÜSAF Yönetim Kurulu Üyesi

    Geçmişteki hatalarımız, geleceğimize yön veren en iyi derslerdir aslında, önemli olan hataları görebilmek ve kabullenebilmek cesareti ve olgunluğu ile kendimizi yenilememizdir.
    Hayatta ya Bey olacaksın ya Paşa, ya Ağa olacaksın ya da Maşa…

  • Jun 02 , 2017

    ADNAN ÇELİK

    Parametre

    Borsa İstanbul'daki şirketlerin toplam piyasa değeri 718 milyar lirayı aştı. Borsa İstanbul'da en yüksek piyasa değerine sahip şirket, 41,1 milyar lira ile Koç Holding olurken, onu Garanti Bankası, Akbank ve İş Bankası izledi.

  • Jun 02 , 2017

    HANİFE KARAMUSTAFAOĞLU

    Eğitim

    Birçok işi halletmeye çalışıp yine de hiçbirini tamamlayamıyorsanız ya da sabah erkenden işe gittiğiniz halde hâlâ verimli çalışamadığınızı düşünüyorsanız bir yerde hata yapıyorsunuz demektir. Amacınız iş hayatında üretkenliğinizi artırmak ise işte uygulamanız gereken 5 madde...
    Üst üste yapılan toplantılar, ardı arkası kesilmeyen mailler ve yapılacak işlerin birikmesi… Gün boyu çalışıyor, öğle tatillerinden feragat ediyor, hatta mesaiye kalıyor fakat yine de bir türlü işlerinizi bitiremiyorsanız, modern çalışma hayatının en büyük sıkıntılarından biri olan “verimsiz çalışma kriziyle” karşı karşıyasınız demektir. Ancak gün içerisinde üretkenliğinizi etkileyen durumları öğrenerek ve gerekli önlemleri alarak daha verimli çalışmanız mümkün. İşte iş hayatında üretkenliğinizi artıracak 5 yöntem:

  • Jun 02 , 2017

    HASAN ALİ GÖZÜKARA

    Otoacente

    Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) tarafından bu yıl 17'ncisi düzenlenen "İstanbul Autoshow" kapılarını ziyaretçilere açtı. Bu yıl "Geleceğe Yakından Bakın" sloganıyla gerçekleştirilen fuar 21-30 Nisan tarihlerinde açık kaldı. TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen fuarda, bu sene aralarında daha çok Türkiye'de üretim yapan firmaların bulunduğu otomotiv markaları yeni modellerinin lansmanlarını gerçekleştirdi.
    Bugünün ve geleceğin teknolojilerinin sergilendiği fuara, Alfa Romeo, Aston Martin, Dacia, DFSK, Fiat, Ford, Honda, Hyundai, Jeep, Lexus, Mercedes, Mitsubishi, Nissan, Opel, Peugeot, Renault, Smart, Ssangyong ve Toyota katıldı. Fuarda, otomotiv markalarının yanı sıra, teknoloji, inovasyon, bilişim, aksesuar ve yan sanayi firmaları, sivil toplum örgütleri ve basın kuruluşları da yer aldı.


tsrsb   dask   sigortacili   sigorta_gov   tsev    sigorta bilgi merkezi    sigorta tahkim komisyonu    guvencehesabi

Showcases

Background Image

Header Color

:

Content Color

: